Blog Listem

1 Aralık 2016 Perşembe

KASIM KİTAPLARIM

Kasım ayı okumalarım daha ziyade yaşam öyküleri üzerine kuruldu.

İlk kitabım Casus, Paulo Chelho 'nun kaleminden Mata Hari 'nin hayatını anlatıyor . Birinci Dünya Savaşı  sırasında casusluk yapan ünlü dansçı Mata Hari 'nin trajik hayatını okumak güzeldi. 

***
İkinci kitabım Yılmaz Özdil 'in okumakta geç kaldığım kitabı Kadın oldu. Kalemini her zaman sevdiğim Yılmaz Özdil kısaca özetlemek gerekirse "kadın gibi kadınların" kitabını yazmış . Sırada Adam adlı kitabı var ama sanırım onun okunması 2017'ye kalacak.

***
Üçüncü kitabım Tarık Akan anısına  değerli sanatçının ilk ve tek kitabı Anne Kafamda Bit Var .
12 Eylül döneminde yaşadıklarını anlatmış sevgili Tarık Akan. Sanatçı dahi olsan insana insan  muamelesi yapılmayan bir ülkede yaşamak ne kadar zor; bir kere daha görmüş oldum . Kitapta  k unutulmaz YOL filmi hakkında yazılanları çok sevdim . Tarık Akan ' ın kalemini de sevdim. Çok erken gitti. Neden iyi, üretken insanlar erken gidiyor ki? Belki gittikleri yerlerde de onlara ihtiyaç vardır kimbilir.

Sırada Aralık okumalarım var, Aralık ayına da üç kitap eşlik edecek gibi görünüyor.

Acıların bittiği, tek derdimizin daha çok kitap okumak olduğu günler görelim.


22 Ekim 2016 Cumartesi

KUŞLAR YASINA GİDER ...

İyi ki varsın diyebildiğimiz insanlar gibidir sevdiğimiz yazarların kitapları.

Onlar iyi ki vardır gerçekten  ve iyi ki yazıyorlardır.

Hasan Ali Toptaş kitapları yaklaşık üç yıldır hayatımda.

Yine geç kaldığım bir yazar ve bu geç kalmışlığın arasını hızla kapatmak için de çabaladığım bir yazar.

Son romanı Kuşlar Yasına Gider'i de bu çaba doğrultusunda hemen edinip okudum.

Bir baba oğul romanı Kuşlar Yasına Gider. Özlem dolu bir baba oğul ilişkisinin, geç kalmışlık, pişmanlık ama ille de sevgi ile harmanlanmış hali.

Arka kapak yazısındaki özlem yüklü cümleler de bu duyguları  özetler gibi : '' Zaten o yıllarda burnumuzun ucunda gezinen bir mazot kokusuydu babam, kulağımızda çınlayan bir motor sesiydi ve az evvel dediğim gibi, gitti mi gelmek bilmezdi bir türlü ...

Ben romanı çok sevdim, okurken çok duygulandım, iki yıl önce kaybettiğim babam geldi aklıma.
Batı Anadolu bozkırlarında türküler eşliğinde yolculuk yaptım romanı okurken.
Belki de bu yüzden seviyorum Hasan Ali Toptaş kitaplarını. Halktan biri olduğunu okuruna hissettirdiği için.

Kitap tanıtımlarımda çok detay vermeyi sevmiyorum, kitabı okurla baş başa bırakmak lazım diye düşünüyorum. Kuşlar Yasına Gider'i okuyun mutlaka; içinde koskoca bir ömür saklı ..

25 Eylül 2016 Pazar

CELİLE



Nazım Hikmet şiirleriyle hayatıma girdiğinden beri hayatını merak ettiğim bir şair olmuştur benim için.  Yaşadıkları, aşkları hep ilgimi çekmiştir gençlik yıllarımda.  Yaşım  biraz daha olgunluk seviyesine geldiğinde oğlu ile hiç ilgilenmemiş bir baba olduğunu farkedip  kızmışlığım bile vardır. 

Annesi CELİLE HANIM 'ı ise  sadece ressam kimliği ile bilirdim.  Bir de Yahya Kemal ile yaşadığı umutsuz aşkı üzmüştür beni.

Çok iyi bir ailenin kızı olduğunu, şahane bir eğitim aldığını, güçlü bir kadın olduğunu, Nazım 'dan sonra bir evlat acısı yaşadığını ve daha bir çok şeyi CELİLE sayesinde öğrendim .

Osman Balcigil'in kaleminden CELİLE bence şahane bir roman olmuş .
Romanın arka satırlarında koskoca bir imparatorluğun nasıl yok edildiğine ve ülke üzerinde oynanan oyunlara tanık olmak da ibret verici. 

Eylül ayıma işte bu güzel kitap eşlik etti. 
Tarih sevenlere mutlaka öneririm. Yazarın emeğine ve kalemine sağlık ...



Posted via Blogaway


10 Eylül 2016 Cumartesi

HİKAYECİ


****
" Bir aileyi birleştirmek için neyi bölmelisin?  "
" Ekmeği ... "

****
Yahudi kökenli Sage kendi halinde yaşayan, bir fırında şahane ekmekler yapan, babaannesine çok düşkün, evli sevgilisi ile umutsuz ama mutlu bir aşk yaşayan hayatının sınırlarını kendi çizmiş  bir kızdır.

Katıldığı grup terapisinde karşısına Josef adında bir adam  çıkar. 
Josef 90 yaşında tonton bir ihtiyardır ve kısa sürede Sage ile dost olurlar.

Sage ısınmıştır bu yaşlı adama.

Günlerden bir gün Josef Sage'den kendisi ile ilgili önemli bir şey yapmasını ister !!!

Sage'in kendini öldürmesini ve bu çok uzun hayatına son vermesini ister Josef.

Sage şaşkındır; zira böyle bir teklifi ilk kez almaktadır. 
Öyle ya, kim kimden kendini öldürmesini ister? 
Elbette itiraz eder bu değişik teklife. 
Ardından duyacak olduğu itiraf karşısında daha da şaşırır Sage.
Çünkü Josef II. Dünya Savaşı yıllarında bir nazi subayıdır ve yüzlerce yahudiyi acımasızca öldürmüştür.
Bunun vicdan yükünü taşıyamamakta ve 90 yaşında olup da halen ölememesini kendine verilen bir ceza olarak görmektedir.

Kendi de yahudi olan Sage 'in fikri değişecek ve Josef  " ın sıra dışı teklifini kabul edecek midir?

***
Ağustos ayımı işte bu ilginç konulu kitap şenlendirdi. 
Ben çok beğendim ve herkese tavsiye ediyorum.



Posted via Blogaway


13 Ağustos 2016 Cumartesi

SPUTNIK SEVGİLİM



Murakami kitapları bende tam da şu duyguyu uyandırır;  " Bir büyük kapı var ve anahtarı sadece bende.  O kapının kilidini çevirip içeri girince bambaşka bir dünya çıkıyor karşıma.  Bu dünyada mutlaka kulağıma çok farklı ve güzel müzikler geliyor.  Kimi zaman konuşan, kimi  zaman tembel ama mutlaka kedilerin olduğu, sözcüklerin ve notaların havada uçuştuğu farklı bir dünya ... "

İşte bu dünyadan kopmak, kapıyı tekrar kilitleyip kendi dünyama dönmek hep zor gelmiştir bana.

Bu nedenledir ki; Murakami ' nin her yeni kitabı benim için heyecandır,  sevinçtir.


- "Nasıl okuyorsun bu adamı tek bir satırına bile tahammül edemiyorum" diyen arkadaşlarım da yok değil elbette.  Ama bu onların fikri. 

SPUTNIK SEVGİLİM ' i satışa sunulur sunulmaz alıp okuma nedenim  tam da beni bu  farklı dünyaya götüreceğinden emin olmamdır. 

Ve... yanılmadım işte. 
Yine nefis bir kurgu, şahane bir roman, üçlü ama farklı bir aşk öyküsü.

Murakami sevenler ...
Mutlaka okuyun derim ...
Sevmeyenler; bir kere daha şans verin derim . ☺☺



Posted via Blogaway


30 Temmuz 2016 Cumartesi

BENİM OLAĞANÜSTÜ AKILLI ARKADAŞIM



Sosyal medya ve özellikle instagram olmasaydı böyle bir serinin varlığından haberdar olmayabilirdim.
Böyle güzelliklerinden ötürü sosyal medyayı sevdiğim doğrudur.

Geçen yaz ayında serinin ilk kitabı " Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım " yayınlandı ve yayınlanır yayınlanmaz okurlar tarafından çok sevildi. Ben kışa doğru edindim kitabı fakat araya başka kitaplar girdiğinden okumam yaz aylarına kaldı. Aslına bakarsanız iyi de oldu çünkü bu dört serilik muhteşem roman yaz kitabı sanki.

Roman bir kayboluş hikayesi ile başlıyor. Yıllar yıllar sonra Lenu'ya bir telefon gelir, arayan çocukluk arkadaşı Lila'nın oğludur. Lenu'nun çocukluk arkadaşı olan asi kız  - tabii artık yaşlı bir kadın - Lila kaybolmuştur ve Lenu bu telefon üzerine  on  iki yaşına geri döner.

Lenu ve Lila çocukluk arkadaşıdır.
Birlikte büyümüşlerdir. İtalya'da fakir sayılabilecek bir mahallede yaşamaktadırlar.
 İkinci Dünya Savaşı  henüz bitmiş, fakat insanlar üzerinde savaşın  izleri kalmıştır.
Serinin ilk romanı işte bu fakir mahallede 1950'li yıllarda geçer.

Biz de kendimizi muhteşem bir hikayenin içinde buluruz.


Ben elimden bırakmadan ilk seriyi bitirdim. Diğerlerinin daha da güzel olduğuna eminim. Zira diğer üç seride  Lenu ve Lila'nın genç kızlık ve kadınlık dönemlerine tanıklık edeceğiz.

Bu arada çevirinin mükemmelliğine değinmeden yazımı bitirmek istemiyorum.
Tüm seriyi çeviren Eren YÜCESAN CENDEY' İN emeklerine sağlık ...

16 Temmuz 2016 Cumartesi

HAVVA ' NIN ÜÇ KIZI



Yazıma başlamadan peşin peşin söyleyeyim; ben aslında önceleri iyi bir Elif Şafak okuruydum.  Kalemini çok ama çok beğenirdim.  Henüz bu kadar tanınmamışken MAHREM, PİNHAN, BABA VE PİÇ 'i çok da severek okumuştum. 

Sonra bir dönem kızdım ona.  Okumayı bıraktım.  Sanki yazılarında, romanlarında  ticari kaygı varmış gibi hissettim.  Benim gibi düşünenler var mı bilmiyorum?

Gelelim Havva 'nın Üç Kızı'na ...
Eni konu sevdiğim bir roman oldu . Yorumlarda ötekilestirme falan deniyor ama ben aradığım pek çok sorunun yanıtını buldum bu romanda .
Elif Şafak bir söz sihirbazı. 
Kitaptan bir alıntı paylaşmak isterim.  Spinoza 'dan bir alıntı almış yazar :
" İNSANIN GERÇEKLEŞTİREBİLECEĞİ EN YÜKSEK EYLEM, ANLAMAK AMACIYLA ÖĞRENMEKTİR, ÇÜNKÜ ANLAMAK DEMEK ÖZGÜRLEŞMEK DEMEKTİR.  "

Yazarı sevenler çoktan okuyup bitirmişlerdir Havva'nın Üç Kızı 'nı.  Henüz okumayanlara ise  mutlaka öneririm.



Posted via Blogaway


3 Temmuz 2016 Pazar

ANKARA MON AMOUR



Yine Şükran Yiğit ve yine şahane bir roman. 

Ankara ile hiçbir ilgim olmamasına rağmen;  Suna, Emel ve  Ömer 'in gözünden bir döneme  ve büyük bir aşka tanıklık etmek çok ama çok güzeldi.

Üç kitabı var Şükran Yiğit in. Çatı Katı Aşıkları  ile birlikte okuduğum ikinci kitabı oldu Ankara Mon Amour.

Daha çok yazmalı bence sevgili yazar;  çok güçlü ve çok güzel bir kalemi var çünkü  . 

Mutlaka okunmalı ...



Posted via Blogaway


26 Haziran 2016 Pazar

GÖZYAŞI KONAĞI

Şebnem İşigüzel her yazdığı romanı tereddüt etmeden alıp okuduğum yazarlardandır.  Onunla tanışıklığım Eski Dostum Kertenkele 'ye kadar uzanır.

Geçen yıl Venüs adlı romanı ile de hem gönlümün, hem kitaplığımın baş köşesinde yerini çoktan almıştır.

Bu nedenle Gözyaşı Konağı'nda da hemen edinerek okudum ve çok sevdim.

Okuması kolay, dili her zamanki gibi akıcıydı. 

Bir dönem romanı Gözyaşı Konağı 1876 yılında evlilik dışı bir bebeğe hamile kalan genç bir kadını anlatıyor. 
Öyle etkili bir kurgu var ki romanda sanki yaşananlar 1876 da değil de; günümüzde yaşanmış gibi bir etki uyandırıyor okurun gözünde .
İşte sırf bu nedenle okunmalı bu güzel roman ...


10 Haziran 2016 Cuma

ÇATI KATI AŞIKLARI

Nefis bir roman eşlik etti haziran ayının ilk günlerinde bana  

Kurgusu, konusu muhteşemdi.
Bir çatı katında kesişen hayatlar ve her bir hayatın ayrı bir yaşanmışlığı olması... Geriye kalan izler.

Kırık ama çok kırık bir aşk hikayesi.

Şükran Yiğit blog camiası için eski, benim için yeni bir yazar.

Romanı o kadar beğendim ki yazarın diğer kitaplarını da en kisa sürede okumak istiyorum.

İkinci fotoğraf mı?
Geçtiğimiz günlerde yoluma çıktı.
Çatı Katı Aşıkları' nı okurken rastlamak keyifli oldu. ☺


21 Mayıs 2016 Cumartesi

EV ANASI

Mayıs ayımı şenlendiren bir kitap okuyorum . EV ANASI.

Kitaptaki Nur Karakterinde kendimi buluyorum.

Yazarı da tanıdık.  Blog dünyasından Ev Anası blogunu sahibi Birgül Özcan.

Daha kitabin ilk sayfalarında rastladığım şu cümle son yıllarda yarı zamanlı ev kadınına dönüşmüş beni gülümsetti  :
" Bütün kadınlar hızla deliriyordu, birinciliği ev hanımlarına verdiler ."

Ev işlerinin üzerime dağ gibi yıkıldığı zamanların birinde Ev Anası Nur keyfimi yerine getirdi.

Okudukça kısacık kitaptan ve  satırlarından kendimi alamadım.
Ev kadınlığı ancak bu kadar zekice ve esprili bir şekilde ifade edilebilirdi.

Kalemine ve emeğine sağlık sevgili Birgül . Ev Anası Nur 'u unutmam kolay olmayacak !!!!


22 Nisan 2016 Cuma

DÜN, BUGÜN,YARIN



Kırkyedililer gibi derinliği olan bir romandan sonra kendime gelmem için farklı birşey  okumalıydım. 

Bazı zamanlar biyografi okumayı severim.  Hayatını okuduğum insanların yaşadıklarından kendime de pay çıkarırım.
Dün, Bugün, Yarın bu anlamda hoş bir seçim oldu.

Aslında okumak için sırasını bekleyen çok kitabım var ama konu Sophia Loren olunca hemen okumaya başladım.

Henüz beş yaşında küçük bir kızken ülkesini İkinci Dünya Savaşı içinde bulan bir çocuğun, kendi deyimiyle çirkin ördek yavrusunun kuğuya dönüşümünün hikayesidir okuduğum.

Ben çok beğendim .
Ayrıca kitabın tasarımı, puntolarının büyüklüğü, kapağı da çok şıktı. Üstelik; -sakın reklam olarak düşünmeyin  - D&R da güzel bir indirim yapmış.

E hal böyle olunca benim payıma da okumak düştü. 



Posted via Blogaway

17 Nisan 2016 Pazar

KIRK YEDİLİLER


Okumaktan çekindiğiniz için ertelediğiniz kitaplarınız oldu mu hiç?
Başlamaya bile cesaret edemediğiniz !!!
Araya başka kitapların girmesinden değil; cidden okumaya cesaret duyamadığınız romanlar oldu mu?
Ben böyle  bir duyguyu  KIRK YEDİLİLER ile deneyimledim. 

Füruzan bizim gibi kırk yaş ve üzeri okurlar tarafından bilinen ve sevilen, yeni nesil okur tarafından da az bilinen bir yazar. 
 
Adı yetmişli yılların değerli kadın yazarları olan Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu gibi yazarlarla birlikte anılan; Türk Edebiyatı'na özellikle okuması keyifli öyküler kazandıran; öyküleri ile gönlümüze taht kurmuş yazarlarımızdan. 
Hemen yazımın girişinde " GÜL MEVSİMİDİR", " PARASIZ YATILI" VE "GECENİN ÖTEKİ YÜZÜ" nü de önermeliyim. :)

Yazarın ilk ve tek romanı olan Kırk Yedililer bir dönem romanı.12 Mart Dönemi'ni; tarihe asi ve idealist kuşak olarak geçen 68 kuşağının yaşadıklarını acılarını, ideallerini anlatıyor.

 Roman kahramanı Emine kendilerini  idealist sanan, aslında hiç de öyle olmayan öğretmen bir ailenin kızı. 

 İtiraf etmeliyim ki Emine'nin annesi Nüveyra Hanım'ı hiç sevemedim. Hatta romanın en itici, en insanlıktan uzak karakteri benim için Nüveyre Hanım oldu diyebilirim.
Babası Selahattin Bey'i  ise son derece pasif karakterli buldum. 

Kız kardeşi Seçil güzelliğinin gölgesinde kalmış, annesinin baskısından kurtulamayan,  içinde bulunduğu ortama uyum sağlamaya çalışırken yalnız kalmış bir genç kadın. 
Erkek kardeşleri Kubilay, - anne ve baba " Menemen Olayları" nda şehit edilen Kubilay'ın anısına  oğullarına bu ismi vermişler - adını taşıdığı kişinin aksine son derece silik, hiçbir ideolojisi olmayan bir karakter.

Ben romanda en çok Emine'nin çocukluk yıllarına dönüşünü sevdim. Emine'nin hep sevdiği ve yıllar geçse de unutamadığı Leylim Nine ve onun anlattığı masallara hayran kaldım. 
Yazarın akıcı ve yalın dili ile romandaki zaman kaymalarını ustalıkla kullanması romanı  severek okumama  neden oldu. Her bir karakter için üzerinde ayrı ayrı düşünmeme neden oldu. 

Yayınlandığı 1974 yılından  hemen sonra  1975'ta  Türk Dil Kurumu Roman ödülü alan Kırkyedililer  2014 yılında 40 yaşını doldurdu . 
Benim kitaplığıma da bu tarihlerde girdi. 

Yazımın başında belirttiğim gibi okumaya cesaret edemediğim bir roman olduğu için iki yıl kadar kitaplığımda bekledi. Bu cesareti yeni bulmuş olmalıyım ki Mart ayını Kırkyedililer'e ayırdım.
Beni zaman zaman üzen, ama en çok Emine'nin çocukluk anıları ile, Leylim Nine  ve Kiraz'ın masumiyeti ile gülümseten bir roman oldu. 

Ama o Nüveyre Hanım; ahhh ahh insana değer vermeyen, aşka inanmayan, köylüyü küçümseyen Nüveyre Hanım, en sevmediğim roman karakterleri arasında çoktan yerini aldı.

Henüz okumamış olanlar ya da benim gibi okumakta gecikenler; özellikle yakın tarihimize ilgi duyanlar için KIRKYEDİLİLER'İ  mutlaka öneririm. İyi ki Füruzan gibi yazarlarımız var.





7 Mart 2016 Pazartesi

İMKANSIZIN ŞARKISI



Bildiğim kadarıyla Murakami 'yi Türk okurlar ile tanıştıran ilk roman İMKANSIZIN ŞARKISI. 
Ben Murakami ile SAHİLDE KAFKA sayesinde tanışmıştım.
Romanın büyüsüne kendimi kaptırıp kısa sürede bitirmiştim.

Murakami değişik bir yazar.
Romanlarında kedi, klasik müzik ve başka yazarların kitap adları sıklıkla var. Bu yüzden yazarın romanlarını okurken, bilmediğimiz yazarlarla, hiç dinlemediğimiz klasik müzik ezgileri ile tanişabiliriz.

İMKANSIZIN ŞARKISI da böyle bir roman. 68 kuşağının özgür dönemlerinde Japonya 'da yaşanmış değişik bir aşk öyküsünü anlatıyor. 
Ben kendi adıma söylemeliyim ki romanı çok beğendim. 

Roman kahramanı
Vatanabe 'nin 20 li yaşlarda yaşadıklarını 20 yıl sonra kendi ağzından dinlemek güzeldi. Yapılan eleştirilerde romanı fazla erotik bulanlar olduğunu gördüm.  Bu bence romanın geçtiği  altmışlı yılların sonu ile ilgili bir durum. Zira o yıllar dünyada her konuda özgürlük rüzgarlarının estiği yıllardı.

Bu romandan geriye kalan okumaya değer ve yazarın sıklıkla söz ettiği iki roman var. Biri Muhteşem Gatsby, diğeri Büyülü Dağ. 
Ben her iki romanı da çok eskiden okumuştum ve itiraf edeyim ki Muhteşem Gatsby 'i yazar kadar sevemedim. 
Diyebilirim ki İMKANSIZIN ŞARKISI ben de MUHTEŞEM GATSBY ' e göre daha çok iz bıraktı.
Murakami sevenlere ve benim gibi henüz okumamış olanlara duyurulur.  😄



Posted via Blogaway


25 Şubat 2016 Perşembe

ŞUBAT OKUMALARI







Şubat ayına üç kitap sığdırdım.

Üçü de keyifli kitaplardı.

CAN KIRIKLARI : Yıllar önce Antalya 'da bir kez yapılan ve devamı gelmeyen Tüyap Kitap Fuarı'ndan almıştım.   Araya bir dolu kitap girdiğinden okumayı ertelemistim. Sonra da unutmuşum. 
Kitaplarımı düzenlerken karşıma çıktı. 
Başladığım gibi bitirdim. 

Karin Karakaşlı birbirinden dokunaklı öyküler yazmış . Hepsini ayrı ayrı çok beğendim.  Öykü sevenler için hoş bir okuma olabilir.

***
BENİM OLAĞANÜSTÜ AKILLI ARKADAŞIM : Bir üçlemenin ilk kitabı. 
Üçleme NAPOLİ ROMANLARI diye geçiyor. 
İki çocukluk arkadaşının hayat hikayesini anlatıyor. 

Serinin diğer kitaplarında bu iki kız arkadaşın evlilik ve orta yaş hikayelerine tanık olacağız. Ben diğer iki kitaba hemen başlamadım çünkü üzerinizden uzak, ardarda çok merak etsem de seri kitap okuyamama gibi bir huyum var.  ☺

***
PARİSE SON TREN : Geçen yıldan beri okumak istediğim bir romandı.  2. DÜNYA SAVAŞI sırasında yolu Paris'e düşen bir gazeteci kadının savaş yıllarındaki hayatını anlatıyor. 
Roman kadının 87 yaşındaki hali ve kendine eski işyerinden gönderilen, içinde notları olan bir kutunun açılmasıyla ilerliyor. 
Henüz başlarındayım ama  bu roman beni mutlu eden bir okuma oldu. 
Hafta sonu elimden düşmeyeceği kesin.
Tam da savaş seslerinin ayyuka çıktığı şu günlerde Paris 'e Son Tren çok etkiledi beni.

Daha güzel, huzurlu ortamlarda yeni kitaplarla buluşalım dilerim ve okuma sevgimiz hiç bitmesin. 

Posted via Blogaway


11 Şubat 2016 Perşembe

ACI ÇİKOLATA



Bazı kitapları okumakta gecikiyorum. 

Kitabı alıp kitaplığıma koyuyor sonra da araya başka kitaplar girince okumakta ihmal ediyorum.

Acı Çikolata da böyle oldu.
Evdeki kitaplarımı gözden geçirmesem bu muhteşem kitabı halen okumamış olacaktım ve tabii Tita 'nın mutfak ve hayat hikayesinden mahrum kalmış; çok şey kaybetmiş olacaktım.

Acı Çikolata büyülü gerçeklik üzerine kurgulanmış muhteşem bir roman.

Misal, Tita annesinin karnında yaşadıklarını çok net hatırlıyor, hatta anne karnında ağlarken annesi ağlama seslerini duyuyor. 
Okur olarak böyle bir durumun imkansızlığını bir kenara bırakıp; belki de annesi tarafından çizilmiş makus kaderine ağlıyor diye düşünüyoruz.
Büyülü gerçeklik böyle birşey işte . ☺

Neyse çok uzatmayayım eski bir kitap ve hatta filmi de var.
Ama Acı Çikolata 'yı henüz okumadı iseniz ve hatta Isabel Allende ya da Marquez kitaplarını da seviyorsanız  çok şey kaçırmışsınız demektir. ☺



Posted via Blogaway


31 Ocak 2016 Pazar

KADINSIZ ERKEKLER

Gördüğüm kadarıyla edebiyat dünyası Murakami kitapları dendiğinde ikiye ayrılıyor.  "Murakami Sevenler" ve "Murakami Sevmeyenler ".

Ben sevinerek söyleyebilirim ki birinci gruptanım.  Murakami okumak bende farklı yerlere yolculuk yapma hissini uyandırıyor. Kullandığı kelimeler, romanlarının kurgusu  böyle bir iz  bırakıyor üzerimde.
Yeni kitabı yedi uzun öyküden oluşuyor.
Kadınsız Erkekler.
Adı bana  yıllar önce gişelerde çok uzun süre kalan Çağan Irmak ' ın filmini hatırlatsa da, her bir kahramanın
birbirinden özgü hikayesi var ve hepsi roman tadında .

Bu roman tadındaki öyküleri de çok beğendim.

Çok merak ediyorum yazarın ilham kaynağı günlük hayattan insanlar mı?  Yoksa hepsi kendi kurgusu mu?

Eğer kendi kurgusu ise; Murakami iyi ki yazar olmuş diye düşünmek istiyorum. 
Başka türlüsü kendine de edebiyat dünyasına ve biz okurlarına da yazık olurdu.


21 Ocak 2016 Perşembe

OCAK AYI OKUMALARI

Henüz ocak bitmedi ama  yılın ilk ayının ilk iki haftasına sığdırmayı başardığım ve okumaktan keyif aldığım   kitaplardan söz etmek istiyorum.

İki kitap birbirinden çok farklı.  Biri distopik roman dediğimiz türden ve gelecekte geçiyor. 
Diğeri 2. Dünya Savaşı yıllarında geçiyor.  

TUTSAK GÜNEŞ  : Ayşe Kulin 'in yeni romanı . Gelecekte bir yerlerde bizim bilmediğimiz Uluhan ' ın yönetiminde bir ülke.  Bu ülkede Uluhan 'ın  koyduğu kurallar geçerli ve ülke halkı bu kurallara sıkı sıkıya bağlı. 
Gezegenle güneş arasına bir gök cismi girmiş bi nedenle dünya geçici bir güneş tutulması yaşamakta.  Dolayısıyla ülkede sürekli kış mevsimi yaşanıyor.
Devamını anlatmayayım.  Kitabı beğendim ben.  Yazarın şimdiki düzene yaptığı ince gondermeleri dudağımda hafif bir tebessümle okudum.
****
ARAF 'a gelince :

Araf bana blog dünyasının dost listeme eklediği sevgili Gülşah tarafindan kendi kitaplığından hediye edildi.
Bir dönem romanı. 1991 ve 1992 yıllarında başlayıp 2. DÜNYA SAVAŞI yıllarına kadar uzanıyor.
O dönemin Estonya 'sını anlatıyor. 
Bir aile dramina tanık olurken Rus işgali altındaki Estonya yi da tanıyoruz satır aralarında. 
Avrupa 'nın arka bahçesi olan ülkelerin insanlarını daha iyi anlıyoruz roman sayesinde.


Yazımın başında dediğim gibi iki roman birbirinden çok farklıydı ve ben ikisini de beğendim.
Okumak isteyenlere keyifli okumalar dilerim.