Blog Listem

29 Aralık 2015 Salı

DELİCE

2015 in son okumalarını yapıyorum.  Elimdeki son kitap Hande Altaylı 'ya ait.  Bütün bir yıl kitaplığımda bekledi.

Bekleme nedeni ilginçti. 
Kitabın ilk cümlesi " Güneş tepede cayır cayırdı " diye başlıyordu.  Bu cümle bana çok itici, çok bozuk geldi.  Bunu mu okuyacağım dedim ve erteledim. 
Bu gün hadi artık bu kitap 2016 ya girmeden bitsin diye düşünerek elime aldım ve cidden o cümlenin olduğu ilk sayfayi atladım. 
Konu akıcı geldi.  Sanki biraz on yargılı davranmışım yazara. 

Köyün en çirkin, en sevilmeyen kızının, Meryem ' in hikayesini anlatıyor roman. Sevdim kitabı. En geç yarına biter  diye düşünüyorum.  Bitsin de zaten yeni yılda okunmayı bekleyen öyle çok kitabım var ki ...🎄🎀


24 Aralık 2015 Perşembe

IZA' NIN ŞARKISI

Bu yılın okuduğum son kitabı Iza'nin Şarkısı oldu.
Magda Szabo bana Macar Edebiyatı' nı sevdiren yazardır.  Katalin Sokağı ile başlayan okuma serüvenim yazarın Kapı adlı romanı ile taçlandı ve şimdi de Iza'nin Şarkısı ...

Iza'nin Şarkısı bir yaşlılık hikayesi.  Yıllardır birlikte olduğu eşini kaybeden bir kadının taşradan kızının yanına Budapeşte' ye yerleşmesi ve kızının güdümünde yaşamaya başlamasının hikayesi.

Roman diğer yandan okura İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki Budapeşte' yi anlatıyor.
Bence her anlamda çok derinlikli bir roman. 

Romanı okurken beni en çok etkileyen de, yaşlı anne babalarımız için en iyisini yapmaya çalışırken " en iyi " ölçütünün kendimize göre en iyi olduğunu düşündüm. 
Bizim doğrularımız bazen büyüklerimizin doğrusu olamayabiliyor ve yazık ki yaşlılık kabullenmesi zor bir süreç.

Neyse çok uzatmayayım; Magda Szabo kitaplarını seviyorum.  Iza' nın Şarkısı'nı daha çok sevdim.  Anne ve babamın yaşlılık hallerine tanık ettiğimden olmalı. 

Umarım iyilik yapacağım diye onları üzmemişimdir.


14 Aralık 2015 Pazartesi

SİZİN HİÇ MAVİNİZ VAR MI ?




Çok iyi bir televizyon izleyicisi olmadığım için yeni nesil sunucular ve benzeri televizyon çalışanlarını tanımıyorum.

Özge Uzun adını da önce blogda yazılarını severek okuduğum; birbirimizi tanıyıp arkadaşlığımızı sanal alemden gerçek aleme dönüştürdüğümüz sevgili Gülşah sayesinde öğrendim.

Gülşah'la ara sıra birbirimize kendi kitaplığımızdan kitaplar armağan ederiz.
Ben buna KİTAP KARDEŞLİĞİ adını verdim.
Bu yaz bu sayede pek çok güzel kitap okudum. İşte Özge Uzun'la böylelikle tanıştım.

Özge mesleğine aşık çok başarılı bir televizyoncu.
Her kadın gibi evlenip bir hamilelik yaşıyor
Hamileliği şahane geçiyor, görünürde hiç bir sıkıntı yok.
Çok güzel masmavi gözlü bir çocuk dünyaya getiriyor ve sorun burada başlıyor.

Oğlu Dağhan dünyaya gelirken bir takım sıkıntılarla geliyor. Özge için zorlu bir mücadelenin kapıları aralanıyor.
Dağhan'a tam bir tanı konamıyor.
Dağhan otistik, ya da dawn sendromlu falan değil. Fakat konuşamıyor. İşte Özge Uzun bu yaşadıklarını anlatmış kısacık kitabında.

 Anne olmak kadına ait en özel duygulardan biri.
İnsan anne olduğunda sanki kurşun geçirmez bir zırhla kuşanıyor, üstelik dağları devirecek bir güce sahip oluyor. Yoksa başka türlü sıkıntılarla savaşılmaz. Her şey çocuklarımız için. Topluma adam yetişiyor çünkü, ne kadar nitelikli ve sağlıklı olursa anneliğin yanına kâr kalıyor.

Yılın  son günlerinde okuduğum bu kitap bu yıl okuduklarım içinde beni en çok etkileyenlerden biri oldu. Dilerim Dağhan güzel günler görür ve annesi çabalarının sonucunu alır.

21 Kasım 2015 Cumartesi

MÜCELLA

MÜCELLA aslında bir dönem romanı.  Karadeniz ' de;  okurken Trabzon olabileceğini düşündüğümüz bir şehirde 2. Dünya Savaşı ' ndan başlayarak Türkiye 'nin önemli bir dönemine tanıklık ederek ilerleyen bir roman.

Kitabı okuma nedenim Nazan Bekiroğlu ' nun kitaplarını seviyor olmam.

İlginc bir roman olduğunu söyleyebilirim. 
Okurken okuru yormuyor ve hızlı ilerliyor.  Diğer yandan, Mücella'nın annesi sayesinde dört duvar arasına sıkışıp kalan sadece iğne oyaları ve muhteşem dikişlerle süslü yaşamı da yavaş ilerliyor .
Bu da okurda çelişki yaratıyor.

Geçip giden hayatı sanki bir pencereden bakar gibi izleyen Mücella'nın sessizliği ve çaresizliği zaman zaman  okuru kızdırsa ve acıma duygusu yaratsa da
Mücella bütününde güzel bir roman.

İçinde insana dair pekçok şey barındıran dönem romanları okumak isteyenler Mücella' yı da mutlaka okumalılar.



30 Ekim 2015 Cuma

BENDEN SELAM SÖYLE ANADOLU'YA


Kitaplığımda yıllar öncesinde okuduğum bir kitaba tam da bu zamanlar rastlamak ne güzel.



Benden Selam Söyle Anadolu'ya adlı mükemmel romanı okuyalı neredeyse 20 yıl olmuş.

Kendimi bildim bileli Türkler ve Anadolu Toprakları'nda yaşayan Rumların hüzünlü hikayesi beni içine çeker.

Anne tarafından köklerim Girit Adası'na kadar uzandığından mı, yoksa içimde kalan insana ait duygulardan mı bilmiyorum mübadele beni çok çok etkiler.

Benden Selam Söyle Anadolu'ya işte bu mübadelenin, Kurtuluş Savaşı yıllarının ve 1. Dünya Savaşı'na kadar  birbiriyle dost yaşamayı başarmış iki ayrı milletin karşı karşıya getirilmesinin; kendi topraklarından ayrılmak zorunda bırakılmasının hüzünlü hikayesidir.

Gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkarak yazılmış; gerçek bir hikayedir.
Benden Selam Söyle Anadolu'ya’ nın, özgün adı‘Kanlı Topraklar’ dır ve  1970′li yıllarda Türkiye’de en çok okunan romanlardan biridir.

Yazar Dido Sotiriyu'nun gazeteci yazar Zeynep Oral’la yaptığı  röportajında  “Bir tek düşman vardır: düşman , ne Türklerdir , ne de Yunanlılar! Düşman, savaştır. 
Savaş ve onu körükleyen çıkarlar” demiştir.

Ne yazık ki; üzerinden uzun yıllar geçse de savaşın sonu gelmiyor.
İnsanlar; halen  kurulu düzenlerini bırakıp, hiç bilmedikleri coğrafyalarda yaşamaya mecbur ediliyorlar.

Benden Selam Söyle Anadolu'ya herkesin ve özellikle gençlerin okuması gereken bir kitap.
Ne yazık ki öğrencilerimin arasında bu kitabı bilen yok. Ben de tam da bu günlerde bu kitabı önermek istedim.

Mübadelenin ve savaşın acımasızlığını daha iyi anlamak için.
Kurtuluş Savaşı'nın önemini daha iyi kavramak için ve Mustafa Kemal'in ne kadar değerli bir komutan olduğunu bir kere daha hatırlamak için mutlaka okunmalı .


16 Ekim 2015 Cuma

KOŞMASAYDIM YAZAMAZDIM

Uzun zaman olmuş okuduğum kitapları paylaşmayalı.
Gündemin üzücü olması en büyük nedenim. Dilerim aydınlık günler görürüz ...

Bu yaz çok kitap okudum ama aklımda kalanlar, yazmaya değer gördüklerim o kadar az ki ...

Ben Murakami kitapları sevenlerdenim. İmkansızın  Şarkısı ve  Sahilde Kafka ile başlayan yolculugumuz halen devam ediyor.

Geçen sene yazarın kendi hayatını anlattığı kitabı KOŞMASAYDIM YAZAMAZDIM' ı
kitap raflarında yerini alır almaz edinmistim.  Fakat Sahilde Kafka ve hemen ardından SINIRIN GÜNEYİNDE
GÜNEYİNDE BATISINDA romanlarını üst üste okuduğumda bu yeni kitaba ara vermiştim.  Sonrasında araya farklı kitaplar da girince okumakta geciktim.

Geçen günlerin birinde kitaplığımda KOŞMASAYDIM YAZAMAZDIM ile karşılaşınca çocuk gibi sevinerek okumaya başladım.

Bu bir roman değil . Yazarın kendisi ile ilgili hoş bir anlatı.

Koşmanın hayatındaki önemi ve yazma serüveni ile ilgili samimi, sıcak bir kitap.
Murakami sevenlerin yazarı daha iyi tanımları için okumaları gerektiğini düşünüyorum.

Murakami sevmeyenler zaten bu kitabı okumayacaklardır.
Tanımak isteyenler de önce bir iki romanından başlamalılar diye düşünüyorum.
Ben de KOŞMASAYDIM YAZAMAZDIM ' dan sonra, okumakta çok ihmal ettiğim  Zemberek Kuşunun Güncesi ' ni ve 1Q84' ü okumak istiyorum.  Tabii araya başka kitaplar girmezse ...


25 Ağustos 2015 Salı

YÜRÜMEK

Sevgi Soysal, güçlü kalemiyle Türk Edebiyatı' nda iz bırakan yazarlarımızdandır.

Kırk yıllık ömrüne birbirinden değerli eserler sığdırmış ve yazık ki bu dünyadan çok erken ayrılmıştır. 

Gectiğimiz günlerde Soysal ' ın YÜRÜMEK adlı romanını okudum.

Ela ile Memet 'in öyküsü. 
70' li yıllarda büyüyen, önce çocuk sonra genç kız ve delikanlı ve sonra da yetişkin olmalarının hikayesi.

Ela'  nın hikayesinden Memet 'in hikayesine geçişte yapılan doğa betimlemeleri ve mükemmel bir anlatım ...

Sevgi Soysal kitapları edebiyat tadı almak isteyen okurları kolaylıkla kendine çekecektir. 
Daha önce  Sevgi Soysal kitaplarını okumayanlar için  "Yürümek"  hoş bir başlangıç olabilir.


21 Ağustos 2015 Cuma

YAZ KİTAPLARIM



Kitap bloguma neredeyse bir olacak yazmayalı. Bu sürede yukaridaki kitapları okumuşum.
Kısa Kısa anlatayım size  :

1- Leylak Zamanı : Maeve Binchy 'den
hiç okumadım bu güne kadar.  Birkaç arkadaşımın önerisiyle  başladım.  Ya zamanlamam yanlıştı ya da bana hitap etmedi.  Okudum ama sevemedim. Belki de başlangıç için yanlış   kitabını seçtim yazarın.
***
2- Kavgam : Kuzenim Antalya' ya tatile gelmeseydi, tatil kitabı olarak Kavgam 'ı seçmeseydi okumak aklıma bile gelmezdi . Kitap, yazarın hayatını anlatıyor ve hayatla kavgasını. Sert ama akıcı bir dili vardı yazarın sevdim.
***
3- NE MALUM :   Bu yazın en   keyif veren kitaplarından   biri oldu. İçinde birbirinden güzel yedi öykü var. Yazarın  diğer kitaplarını da aldım bu arada...
****
4- HERKES YALNIZ : Özellikle temmuz ayı öykü okuma ayımdı  . Onur Caymaz' ın  öyküleri beklentimi fazlasıyla karşıladı. 
***
5- UNUTMA DERSLERİ :  Nermin   Yıldırım yeni tanıdığım bir yazar. Daha önce de Saklı Bahçeler Haritası ' nı okumuş ve cok beğenmiştim.  Unutma Dersleri   birkaç tık öne geçti. Okurken yanımda hep bir kalem taşıdım altını çizdiğim öyle çok cümle vardı ki. ..
***
6- DOKUZ ODA CİNAYETLERİ : Ayşe Erbulak polisiye yazmayı seviyor. Zaman zaman ben de polisiye roman okumayı seviyorum. Bu roman da iki gün içinde okunabilecek  bir roman. Ancak sıkı  polisiye  ve gerilim okumayı sevenlere hafif gelecektir.  Bana göre hoş  bir roman olmuş.  Sadece yazara  ufak bir serzenişım olacak ; "Diğer üç kitabında  okura kendini sevdiren baş komiser Deniz ' i bu kadar kötü  bir insana dönüştürmeseydin be Ayşe ".
***
Şimdilik okuduklarım  bunlar.
Sonbahar kitaplarım da bir sonraki yazımın konusu olsun ... : )











Posted via Blogaway


1 Ağustos 2015 Cumartesi

KOCAN KADAR KONUŞ DİRİLİŞ

Gündemin üzücü ve kasvetli havasını dağıtmama yardım edecek bir kitap okumalıydım.
Evdeki kitaplarımın arasından Efsun kız yardımıma koştu. :)

Kocan Kadar Konuş ' un ilk kitabını okumamıştım.  Fakat filmini izlemiştim.  Filmde Ezgi Mola  'nın hayat verdiği Efsun Karakteri, bir de Efsun' un şair Sabahattin Ali ile sohbetleri hoşuma gitmişti.

Hal böyle olunca ikinci kitabın çıktığını görüp hemen almış fakat okumak için bekletmiştim.

Kocan Kadar Konuş ( Diriliş ) tam da bu kasvetli anlarıma iyi gelen bir kitap oldu.

Efsun ve Sinan ' ın evlilik yolundaki maceralarını anlatıyor. 
Kitap bu anlamda sıradan gibi görünebilir fakat ben romanda Efsun karakterini filmdekinden daha çok sevdim. Efsun ' un gösterişten uzak, kendine münhasır hayata bakış açısı beni çok eğlendirdi.
Hele o " her eve lazım çok bilen teyzeler " karşısındaki sağlam duruşu, 30 yaşına geldiği halde çevresi evlilik konusunda umutsuz vaka olarak görse de bu durumu  takmayan  hali eğlenceli geldi  bana.
Haaa  bir de Sabahattin Ali  ile olan keyifli sohbetleri ...
Bence kitabın en güzel yerlerinden biri de buydu.
Bakalım devam filmi nasıl olacak?
Benim fikrim zannedersem değişmeyecek . Her zaman kitap filmden daha güzeldir bence ...

Kocan Kadar Konuş  Diriliş  şahane bir yaz  kitabı olabilir. 

Şimdi sırada okunacak iki kitabım daha   var. Onlar da diğer yazılarımın konusu olsun ...








18 Temmuz 2015 Cumartesi

Kimi okur çok sevdi. İlk kitabı bir solukta okudu devam kitabı olduğunu duyunca sabırla bekledi ve ikinci kitabı da aynı duygularla okudu.

Kimi okur için hiç bir değeri yoktu. Kitap raflarında görse bile okumayı hiç düşünmedi.

Kimi okur ki bu kategoriye ben  de giriyorum; başlangıçta bir üstte söz ettiğim okur tipi gibiydi.  Okuma seçkilerine güvendiği  birkaç arkadaşından olumlu sözler duyunca kitabı okudu. Devam kitabını da okudu.

Fİ VE Çİ ' den söz ediyorum.

Şimdi de serinin üçüncü kitabı Pİ kitap raflarındaki yerini aldı.

Ben Fİ yi başlangıçta çok dirensem de, sonrasında bir solukta okuyanlardan oldum. Çİ ise beklentimi çok karşılamadı.  Aceleye getirilmiş gibi hissettim. 

Kitap raflarında Pİ yi görünce dayanamadım hemen aldım.

Pİ şimdilik keyifli gidiyor. Fİ kadar sürükleyici Çİ ' den fersah fersah uzakta.
Bakalım kitap bittikten sonra neler dusuneceğim ?

9 Temmuz 2015 Perşembe

NE MALUM



Yeni kitaplar bana farklı coğrafyalar keşfetmeyi hatırlatır.
 Her yeni kitap, yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak gibidir ve her yeni coğrafya değiştirir insanı.

***
Ne Malum bu yaz okuduğum en değerli kitaplardan biri oldu.
İçinde birbirinden güzel roman tadında yedi öykü  olan kitap aslında yazarın en son kitabı.

***
Beni tanıyanlar bilirler; sevdiğim yazarların kitapları ile tanışma öyküm hep onların kitaplarını sondan başa doğru okumakla başlar. Bu kural NE MALUM' da da değişmedi.

Her bir öyküyü roman tadında okudum.
Yazarın dilinin akıcılığına, konuların güzelliğine hayran kaldım.

Öykülerin içinden İzmir geçmesi de benim için ayrıca değerliydi.
İzmirli hiçbir kan bağım olmamasına rağmen bu şehri çok sevmem ayrı bir yazı konusudur zira :)

Bana çok iyi geldi, içinde yedi farklı öykü barındıran bu güzel kitap. şimdi yazarın diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum.


30 Haziran 2015 Salı

SAKLI BAHÇELER HARİTASI

Bu yaz okuduğum en ilginç romanlardan  biri de Saklı Bahçeler Haritası oldu. YazarI,  kitaplarını yeni tanıdığım Nermin Yıldırım.

Değişik bir roman Saklı Bahçeler Haritası.

***
Yayın evi sahibi Rıdvan,  kimin tarafından gönderildiği bilinmeyen mektuplar almaya başlar.  Önceleri kırık bir aşk hikayesinin kahramanları olarak düşünür mektup yazanları Rıdvan fakat kısa sürede mektupların yıllar önce birbirinden ayrılmış iki kız kardeşe ait olduğunu anlar.

***
Behiye ve Suat birbiriyle tamamen zıt karaktere sahip;  yıllar önce yolları ayrılmış iki kardeştir.  Yıllar sonra birbirlerine yazdıkları mektuplarla geçmişin hesabını ve kendi iç dünyalarını birbirlerine açarlar. 
***
Okurken bir sonraki sayfada ne olacak duygusuyla okuduğum bir roman oldu Saklı Bahçeler Haritası.
Şaşırtıcı sonuyla da ummadığım bir şekilde bitti.

Yeni yazarlar tanımak isteyen okurlar için Nermin Yıldırım kitapları hoş bir alternatif olabilir.

26 Mayıs 2015 Salı

KONSTANTIYYE OTELİ

Zülfü Livaneli kitaplarını okumayı seviyorum.
 İlk okuduğum romanı Mutluluk'tan itibaren hep yeni kitaplarını merak ettiğim yazarlardan olmuştur.

Son romanı Kardeşimin Hikayesi'nden  iki yıl sonra yeni romanı çıkınca hemen alıp okumaya başladım.  Yine sevdim elbette kitabı fakat bu okumamda biraz duygularım birbirine karıştı öncelikle bunu itiraf etmeliyim. 

Romanın başlangıcı, ilerleyişinden çok farklıydı.
Biraz gerçek üstü  kurgulanmış bir şekilde başlayan roman ilerleyen sayfalarda birden fazla kahramanı içinde barındıran sayfalara dönüştü.
Asıl roman kahramanın değil de yazarın anlatımından okudum romanı. Kitabın ortalarına kadar kitabın içine girmeme engel oldu bu durum.  

Son dönemde yazarlar romanlarında  fazla karakter kullanmaya  önem veriyor.
Bu kadar çok karakterle başa çıkmak yazar için ne kadar zor oluyor bilmiyorum ama kimi okurları yorabiliyor. 
Neyse ki ben; Zülfü Livaneli ne yazarsa okurum diyen sadık okurlardan biri olduğum için romanı keyifle okudum. 

Son olarak şunu söylemek isterim : Bir dönem siyasete atılmıştı ya Livaneli; iyi ki vazgeçmiş.
Politikanın acımasız çarkları içinde dönerken edebiyat dünyasına bu güzel kitapları kazandıramazdı.Tabii ki bu naçizane benim fikrim :)

Konstantiniyye Oteli, "iki binli"  yıllarla beraber değişen insan panoramasına tuttuğu ışıkla 2015 yazının sevilen kitaplarından biri  olacak ...

29 Nisan 2015 Çarşamba

BİZE İKİ ÇAY SÖYLE ...

Hayatın koşuşturmasına bir çay içimlik mola vermek ve bu arada sizi yormayan bir şeyler okumak  isterseniz;  ben de size Elif Key'in  Bize İki Çay Söyle adlı kitabını öneririm.


Sayfaları çevirdikçe, içindeki kelebekleri uçuran bir kitap olmuş Bize İki Çay Söyle.
Abartsız, samimi, sıcak ... Bir de özlem dolu.

Yaşadığın coğrafyaya, çocukluğuna, ailene, kardeşe özlem, nasıl yorumlarsanız artık.

Kısa sürede okunması, akıcı ve samimi dili ile keyifle yazan, keyifle okutan bir yazarla tanıştım bu kitap sayesinde.

Kitabın lezzetlisi olur mu? Oluyormuş meğer. Tavsiye ederim ben de keyifle :)

22 Nisan 2015 Çarşamba

Fİ adlı kitabı kitapçı raflarında gördüğümde hiç beğenmedim. Çünkü tanıtımında kişisel gelişim dizisi yazıyordu ve ben kişisel gelişim kitaplarından oldum bittim hiç hazzetmedim. Şunu yap, bunu yap, evrene olumlu sinyaller yolla gibi mesajlar hiç bana göre olmadı nedense ...

E doğal olarak Fİ'yi okumayı aklımın ucundan bile geçirmedim.
Sonra   bir ara  kitabı biraz araştırdım bu sefer de Grinin Elli Tonu diye bir seri kitaplar dizisi vardı ya; onun gibi olabileceğini düşündüm, aman dedim okunacak onca şey varken bunu mu okuyacağım falan filan ...


Bu arada okuma seçkilerine güvendiğim bir kaç arkadaşım Fİ'yi okudular ve çok beğendiler. Onların beğenisine de itiraz ettim. Fakat kitabı beğenenler arttıkça ve devamı olan Çİ'yi de okuyup, kitabın  son serisini de merakla bekleyenlerin sayısı da arttıkça, ben de kitabı merak etmeye başladım.
Sonra tesadüfen kitabın yazarını bir televizyon programında gördüm. Bana çok donanımlı biri gibi geldi. Böyle birinin yazdığı kitap içi bomboş bir kitap olamaz diye düşünerek Fİ' yi okumaya başladım.

Fİ  bir dolu karakter etrafında dönüyor ve bu karakterler aslında günlük hayattan hepimizin tanıdığı karakterlere çok benziyor. Toplumun ve belki de dünyanın değişen ahlak anlayışına göre şekillenmiş. Karakterlerin hepsinde var olan en önemli olgu özgüvenleri.

Fİ' yi  okurken zaman zaman karakter fazlalığından yorulduğum oldu fakat tam da bu arada araya giren  cümleler benim kitaba devam etmemi sağladı.

İş görüşmesine giden kahramanlardan birine yöneltilen bir soru :
" Kendinizi beş kelimeyle tanımlayın . "

 Bu soru klasik bir iş görüşmesi sorusudur fakat cevap benim çok hoşuma gitti : " BEŞ KELİMEYLE TANIMLANAMAYACAK İÇERİKTE BİRİ . " 

Okur olarak böyle bir cevap veren kahramanın başına gelecekleri merak ediyorsunuz. sonra bir başka sayfada " Bazen kendini bulman için önce kaybetmen gerekiyor ",
 " Bu toplumda, birinin utanılacak bir şey yapıp yapmadığının ölçüsü, o kişinin utanıp utanmaması ile ilgiliydi. " gibi cümleler kitabı bana okuttu. Ben de şimdi kitabı öneren arkadaşlarım gibi Çİ yi merak ediyorum ve sanırım son çıkacak kitabı da merakla bekliyor olacağım.

Fİ ile ilgili söylemek istediğim bir şey daha var. Roman karakterlerinin sayısının fazla olması .
Bu benim sevdiğim ama ara ara okurken de beni yoran bir şeydir. Bence önemli olan yazarın o kadar kahramanla başa çıkabilmesidir. Bu da yazarın  hüneri olmalı.

13 Nisan 2015 Pazartesi

YENİ KİTAP ALMANIN TARİFSİZ MUTLULUĞU




Bu gün mutlu günümdü.

Oysa günlerden pazartesiydi, pazartesi sendromu yaşamalıydım. Yaşamadım. ,Pazartesi ile barışalı çok uzun zaman oldu benim için.

Gitmeye gitmeye yolunu unuttuğum AVM'lerden birinde D&R 'da bir işim vardı. İçeriye girer girmez kitapların arasında buldum kendim ve epeydir okumak istediğim iki kitabı aldım.

İtiraf etmem gerekirse Hande Altaylı çok da bayıldığım bir şahsiyet değildir. Fakat kitaplarını sevdim işin ilginç yanı. Bu nedenle Delice'yi tereddüt etmeden aldım. Benim için kolay okunan bir kitap olacağından eminim.

Bu alışverişte beni asıl mutlu eden kitap Nermin Yıldırım'ın Unutma Dersleri oldu.
Nermin Yıldırım yeni fark ettiğim bir yazar. Biraz araştırma yaptıktan sonra da kitaplarının tiryakisi olacağını fark ettiğim bir yazar. Unutma Dersleri'ni görünce de tereddütsüz aldım elbette.

Yeni kitap almanın tanımsız mutluluğunu yaşıyorum bu gün. Bu yüzden haftanın başıymış, pazartesi sendromuymuş hiç umurumda değil. Bu duygu anlatılmaz ve sadece kitap severler tarafından anlaşılabilir bir duygu.

Şimdi sabırsızlıkla elimdeki kitabı bitirip; yeni kitaplarıma başlama isteği ile doluyum. Elimdeki kitap ne mi ?

Okumaya tereddüt ettiğim, çok ama çok ön yargıyla başladığım. Başladıktan sonra aslında farklı bir kitap olduğunu düşündüğüm bir kitap. Fİ. Yeni dünya düzenini çok iyi anlatan bir roman olmuş.

Hepsini okudukça blog sayfamda paylaşacağım.

Haftamız güzel geçsin. Uzun yıllar yaşayalım ve okuyalım :)




28 Mart 2015 Cumartesi

BAKELE ve AŞKIN KALPLERİMİZDEKİ MUTAT YOLCULUĞU


Vay canına bir ay olmuş  kitap bloguma yazmayalı.

Peki mart ayı nasıl geçti? Her zamanki gibi, akrep ve yelkovan yarışına tanıklık ederek, zaman zaman onları yakalamaya çalışarak bir de martın son haftası griple oynadığımız saklambaç sonunda sobelenip, yataklara düşecek hale gelerek.

Bu arada okumaktan vazgeçtim mi? Hayır elbette.
Öyküler okuyorum şu sıra. Kısa kolay okunan öyküler, iyi de geliyor hani.

Sezgin Kaymaz'dan Bakele'yi okudum ilk önce.

Sezgin Kaymaz kalemini, üslubunu çok sevdiğim bir yazar. Yalnız yazarın kitapları ile ilgili ciddi bir sıkıntım var. Kitapların puntoları çok küçük. Benim zavallı gözlerim, yıllardır miyop ve astigmatla mücadele ederken bir de yaşa bağlı yakını görme sorunu ortaya çıkınca küçük puntolu kitapları okumak benim için hayal oldu.

Bakele'yi kitapçı raflarında görünce bu yüzden hemen kitabın puntosuna baktım, zira yazar anladığım kadarı ile yayın evi değiştirmişti ve evet ; yeni yayın evinin puntoları daha büyüktü.
Hemen alıp okumaya başladım. Hiç de pişman olmadım.

Bakele'de birbirinden güzel öyküler var. Okuru yormayan, arada düşündüren, tebessüm ettiren, samimi içten .

Ben şimdi yazarın diğer kitaplarının da yeni yayınevi tarafından basılmasını bekliyorum. dört gözle.
Çünkü Sezgin Kaymaz son dönemde okuduğum en iyi kaleme sahip yazarlardan biri ...

***

Sibel K. Türker bence Ayfer Tunç'tan sonra en güçlü kaleme sahip kadın yazarlarımızdan. Daha önce de okuduğum kitapları vardı fakat yenin öykü kitabı Aşkın Kalplerimizdeki Mutat Yolculuğu'nu  Bakele'den sonra okudum ve  çok sevdim. Bence yazar tam bir söz ustası. Bakele'ye göre öyküler biraz daha uzundu ama sağlam öykülerdi hepsi de.

Neyse hafta sonu çok uzatmayayım, öykü sevenlere gelsin bu post iki yazarın kitabını da öneririm.



27 Şubat 2015 Cuma

CİNAYET OYUNU


Birlikte okuduğum kitapları paylaştığım, okuma tutkumu bilen arkadaşlarım Isabel Allende'yi  çok ama çok sevdiğimi de bilir.

Onunla tanışıklığım doksanlı yılların sonunda Ruhlar Evi ile olmuştu. Ardından Eva Luna ve Paula geldi ve sonra bütün kitapları.

Beni heyecanlandıran bir yazardır. Kendimi okurken iyi hissettiğim,  kitaplarının içinde kaybolduğum, büyülü bir atmosfere girdiğim bir yazardır Isabel Allende daha ne olsun ?

Haliyle yeni romanının çıktığını öğrendiğimde sevinçten havalara uçtum. Duyduk duymadık demeyin dostlar Isabel Allende'nin yeni romanı çıkmış diye bağırmak falan geldi içimden; cidden.

Hemen bir kaç kitap eşliğinde yeni romanı da sipariş verdim. - Bu arada artık  kitaplarımı tamamen internetten alıyorum. Bir kaç yıl öncesine kadar " Yok ı ıh, kitap da internetten mil alınırmış ? " diye mızıldanan kadın ben değilim sanki. -

Dün kitaplarım geldiğinde Cinayet Oyunu'nu aldım ve hemen okumaya başladım ve ilk defa henüz okumadığım bir kitabı blog sayfamda paylaşıyorum, okumadan öneriyorum çünkü biliyorum ki; Isabel yazmışsa iyi yazmıştır.

Bu sefer bir polisiye yazmış ama ben eminim ki romanın içinde Isabel Allende'nin romanlarındaki o büyülü atmosfer mutlaka olacak;  daha ilk sayfalardan hissettiğim bu !!!

Romanın konusunu arka kapaktan falan yazmıyorum . Yazarın tüm romanlarının ilk cümlesi beni çok etkiler sadece ilk cümleyi paylaşmak istiyorum  :

" Annem henüz hayatta ama Kutsal Cuma günü gece yarsı öldürecekler onu " diye baş komiseri uyardı Amanda Martin; o da bundan en ufak bir kuşku duymadı, çünkü kız hem  kendisinden, hem de Cinayet Masası'ndaki meslektaşlarının hepsinden daha fazlasını bildiğini kaç kez göstermişti ."

Böyle bir girişle başlayan romanı sadık bir okur ne yapar ? Bir solukta okur. Ben de şimdi okuma hallerindeyim :)




20 Şubat 2015 Cuma

OKURKEN BEN



Gündem kötü bu günlerde. Acımız bitmiyor. Gencecik bedenleri hasta kişilikli ruhlara kurban ediyoruz. Bizi yönetenler birbirlerini hastanelik ediyor. Fakat her şeye rağmen hayat devam ediyor.

Kitap tanıtımlarını keyifle okuduğum kitapeylemi.blogspot.com.tr beni epey önce bir yazısında mimlemiş. Geç gördüğüm için yanıtlamam da geç oldu. Fakat bu MİM bana pek iyi geldi. yorgun anlarda insana iyi gelen çay veya kahve molası gibi.


Ben de kitap eylemi gibi yaparak bu mimi son yazıma yorum yazanlara göndermek istedim. Yazılarını kitap blogumda sürekli takip ettiğim Bilge, Mehmet Bilgehan Merki ve Maviye İz Süren ve bloguyla yeni tanıştığım Hilal bu MİM' e yanıt verirlerse sevinirim .

İşte sorular ve cevaplarım :

1- Kitap okumak için evde belli bir yerin var mı?

Yok evin her yeirnde okuyabilirim. Gündüzse mutlaka aydınlık olmalı . Geceyse yatağımda uyumadan önce mutlaka .

2- Ayraç mı yoksa rastgele bir kağıt parçası mı?

Kesinlikle ayraç. Rastgele kağıt parçası kullanmam. kitabı asla kıvırmam zaten. Kıvırınca sayfayı, kitabın canı acırmış gibi gelir .


3- Kitap okumayı belirli bir zamanda mı durdurursun yoksa belirli bir bölümde ya da bölüm başında mı durdurursun? 

Eğer ağır bir kitapsa evet ama okumak için de zaman tutmuşluğum olmadı hiç .


4- Okurken yemek yemek mi bir şeyler içmek mi?

İçmek ... Kahve, çay, yeşil çay. Bazen içinde olduğum duruma göre, bir kadeh beyaz ya da kırmızı şarap bile olabilir :)

5- Kitap okurken televizyon seyretmek mi müzik dinlemek mi?
İkisine de hayır. Sessiz olmalı kitap okuduğum yer.

6- Tek seferde bir kitap mı yoksa birden fazla kitap mı?

Duruma göre. Eğer elimde iki tane hafif kitap varsa aynı anda okurum. Ama benim için özel yazarların kitaplarını mutlaka tek okurum .

7- Okurken evde mi yoksa her yerde mi okumayı tercih 

edersin?


Fark etmez.Her yerde okurum. Bu yüzden çantamda mutlaka kitabım olur. Eskide uzun yol seyahatlerimde çok okurdum. Mutlaka bir kitap biterdi ama gözlerim zamana yeniliyor artık . Yolculuklarda eskisi gibi okuyamıyorum artık :)

8- Kitabın, kafanın içinde yüksek sesle okunması mı yoksa
sessizce okunması mı?


Sessizce elbette ... Yani bence ...

9- Önündeki sayfaları okur musun yoksa sayfaları atlar
 mısın?


Atlamam. Atlarsam anlamam.Okuduğum kitap eksik kalır ...

10- Ciltli kitap mı karton kitap mı?

Fark etmez. Kitap olsun da . Fakat çocukken ciltli kitapları pek severdim :)

11- Kitap yazıyor musun?

Hep bir şeyler yazıyorum ama kitap yazmak çok zor bence. Hadi yazdım, yayınevi bulup yayınlatmak çok zor. Özellikle bu durum uzaklaştırdı beni kitap yazma fikrinden .