Blog Listem

28 Şubat 2013 Perşembe

KLASİKLER VE ANNA KARENİNA'NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ



Anna ile tanışmam çocukluğuma rastlar.
1970'li yılların ortaları. Televizyon yavaş yavaş evlerimizin en önemli köşesinde yerini almış.

İlkokuldayım. Bir sürü dizi var izlenecek. Hepsi Amerikan dizileri ama.
En çok tatlı Cadı'yı seviyorum ben. Ne tatlı bir cadı o Sementha. Minik kalkık burnu ile neler neler yapıyor, gözümü siyah beyaz ekrandan ayıramıyorum !!!

Annem ve babam da başka bir dizi için aynı durumdalar.
Dizinin ana kahramanı bir kadın.
Kadın aşağılık, namussuz terbiyesiz !!!
 Çünkü kocasını aldatmış. Aldatmak ne bilmiyorum ki çocuğum daha. Kadının adı Anna Karenina.
O ve çevresindeki bütün kadınlar süslü. Kabarık elbiseler giyiyorlar. anladığım sadece bu o  zamanlar.
Ben Tatlı Cadı'yı izlemek istiyorum. Bu diziyi sevmiyorum.

Yıllar geçiyor. Genç kızlığımda klasiklere başlıyorum. İlk elime aldığım kitap Madam Bovary. Berbat bir çevirisi var; zorla okuyorum.
Sonra Aşk ve Gurur ile tanışıyorum.
Bir solukta kitap bitiyor.
Ardından Uğultulu Tepeler Geliyor. O da aynı hızla bitiyor.

Bir arkadaşım Anna Karenina'yı da okumalısın çok güzel diyor.
 Tolstoy'la  ve Rus Edebiyatı ile böyle tanışıyorum.
 Nedense Anna Karenina'yı okumayı erteliyorum.
Dostoyevski'ye sarıyorum; hemen hemen  bütün kitaplarını hatmediyorum Ecinniler hariç.  Yıllar geçiyor; Anna Karenina hep bekliyor.

Yıllar sonra Anna Karenina'yı İletişim Yayınları'ndan tekrar satın alıyorum. Bu arada klasiklerde çevirinin öneminin farkına varmışım. Fakat o kadar okunacak kitap var ki Anna'ya yine sıra gelmiyor. İki yıl kitaplığımda bekliyor kitap.

Bana göre kış kitabı Anna Karenina ve ben bu kış ocak ve şubat ayımı Anna'nın dramını okuyarak geçiriyorum.
Konu bildik, hikaye aynı ama şimdiki gözlerimle Anna haklı. Baştan sona haklı. Çünkü bir kadının hayatta en çok ihtiyaç duyacağı şey sevgidir bence. Sevgiden yoksun kadın mutsuz kadındır.
Romanı Tolstoy'un akıcı uslubu sayesinde okuyorum. Anna'nın dramına tanıklık etmek üzüyor beni ve roman sonunda bitiyor.

Romandan geriye kalan çok şey var. Kırklı yaşlarımla Anna Karenina'yı okurken, romanda önemli olan bir karakter keşfediyorum. Levin. Bence romanın ana karakteri Levin. Levin'in düşünceleri, duyguları çarpıyor beni.

Anna Karenina bitince lisedeki edebiyat öğretmenimin sözleri geliyor aklıma; "Klasikler insan hayatında üç dönemde okunmalı. Gençlik, orta yaş ve yaşlılık dönemlerinde " derdi.
Şimdi ben bir romanı üç farklı dönemde okuyacak kadar sabırlı görmüyorum kendimi; fakat en azından geçmişte okumadığım klasikleri, şimdilerde okuyabilirim. Çünkü insanın yirmili yaşlarının gözleriyle; kırklı yaşlarının gözlerinin gördüğü çok farklı ve bunu ancak yıllar geçtikçe anlayabiliyoruz.

10 Şubat 2013 Pazar

MART MENEKŞELERİ



Kapağına bayıldım önce; bir de içindeki püsküllü ayracına.
Ben böyleyimdir işte. Kitap kapağı, tasarımı çok önemlidir gözümde.

Ocak ayında, doğum günümde kendime hediye aldım Mart Menekşeleri'ni.

Menekşe sevdiğim çiçeklerden biridir.
Baharı hatırlatır bana ve her bahar menekşelerim açar evimdeki saksılarımın içinde.

"Mart Menekşeleri" bir ihanet öyküsü aslında. Belki de ihanet sonrasında kadının kendini bulma hikayesi. Bu kendini bulmada roman kahramanı Emily'nin tatil için gittiği adada 1943 yılına ait bir günlüğü tesadüfen bulması önem taşıyor. Böylece okur roman içinde gizemli bir yaşam öyküsü okuma fırsatı da buluyor.

Bilmediğim yayın evlerinin bilmediğim kitapların okumakta tereddüt etmişimdir. Mart Menekşeleri bu tereddütümü gideren bir kitap oldu. Hızlı ve akıcı çevirisi ile ve konusu ile hemen okuttu kendini. Haa unutmadan bir de o cümle; kitabın başlangıcındaki o cümle çarptı beni : " Hayat birine seni seviyorum demenin kararsızlığını yaşamak için çok kısadır " .