Blog Listem

29 Ekim 2012 Pazartesi

HAYALLER İÇİNDE BİR DÜŞ



Altı günlük bana göre çok uzun sayılabilecek bir tatile kitap sığdırmasam olmazdı. İki kitap okudum bu bayram.

Birincisi Umutcan Ceppioğlu'na ait. " Hayaller İçinde Bir Düş. "

" Hayaller İçinde Bir Düş " öykü kitabı. Kitabın ilk öyküsünde mahalle arkadaşları ile saklambaç oynayan çocuk Derya ile tanıştım. Çocuk gözüyle Derya'nın hayata bakışı, babasına olan duygularından etkilendim.

İkinci öyküde karşıma genç kız Derya çıktı. Genç kız Derya'nın içinde kopan fırtınalara, gençlik heyecanına ve genç yaşında omuzuna aldığı acılarına tanıklık ettim.

Çocuk Derya ve genç kız Derya'yı geride bıraktığımda bir başka öyküde yaşlı ve huzur evindeki Derya ile tanıştım,  kitap akıcı dili ve değişik kurgusuyla çabucak bitti.

Tek tek ele alındığında öykü gibi görünse de bir bütün olarak Derya'nın hayatını roman tadında okudum.

Yeni yazarları okumayı seviyorum. Yeni bir yazarla tanışmışsam mutlaka onun diğer kitaplarını da araştırıp okuyorum. Bu kitapta da böyle oldu, çünkü Umutcan Ceppioğlu bu kitabı ile yazarlık konusunda okura güzel duygular vaad ediyor.


Blog not : İkinci kitabım henüz bitmedi. Sanırım bu gece biter. O da bir sonraki yazımın konusu olsun:)

17 Ekim 2012 Çarşamba

KARIŞIK KURUŞUK ŞEYLER

Bazı "şeyler" vardır, insana iyi gelen. Ummadığı anda yüreğine, ruhuna dokunan, sihirli değnek gibi "şeyler".

Değişik şekillerde hayatımızın içinde yer alır onlar.
Bazen bir dostla yapılan doyumsuz sohbettir, bazen sevgilinin omuzuna yaslanmak ve her şeyi o an unutmaktır.
Dumanı ve köpüğü üzerinde bir sabah kahvesi, ya da bir fincan ya da ince belli bardakta içilen çaydır.
Otuz yıl sonra bulduğunuz bir dosta sarılmak, ya da hep sizinle olan kaybetmek istemediğiniz bir dostun elini hiç bırakmamak da  olabilir.

Ya da okuduğunuz, kitap, dinlediğiniz müzik, izlediğiniz film. O kadar çok örnek verilebilir ki o iyi gelen "şeylere"  ...
Karışık Kuruşuk Şeyler  de böyle bir " şey " işte.

Elime aldığım anda başlayıp bitirdiğim, aslında karışık kuruşuk olmayan, içinde kocaman bir hayatın olduğu bir kitap.

Yazılarını Hürriyet Gazetesi'nden takip etmeyi alışanlık edindiğim Yonca Tokbaş'ın kitabı Karışık Kuruşuk Şeyler'ini ben çok sevdim.

Kitabı bitirince şunu düşündüm; " Evet son sözü hayat söyleyebilir ama hayatın içinde kurduğumuz cümlelerimiz var ya, o biziz işte. "
Yonca cümlelerini kurmakla kalmamış, konuşturmayı başarmış.

Galiba hayatın anahtarı kendi  cümlelerimizi kurmakta ve hatta onları konuşturmakta saklı ve o anahtar biz fark etmesek de elimizde aslında.

2 Ekim 2012 Salı

ASMA PANSİYON


Tam da son bahara yakışan bir kitap okuyorum bu günlerde.
Bitsin istemiyorum.
Benim için yeni bir yazar, yeni bir roman.

"Asma Pansiyon" adı.

Antalya'nın yağan sağanak yağmuruna rağmen geçmeyen sıcaklarına inat; Bozca Ada'nın serin havasına götürdü bu roman beni.

Asma Pansiyon'un sahibi, Madam Yenola ve Madam Yenola'nın hüzünlü hayat hikayesi, Müzik Öğretmeni Belma ve oğlu Cem, avukat Murat, Asma Pansiyon'un ilk sahibi Feryal Hanım, eşini kaybettikten sonra hayata tutunmaya çalışan Ekrem Bey, aşk acısı yaşayan Defne,  Defne'nin annesi ve babası Yahya Bey, Yahya Bey'in Defne'nin bilmediği geçmişi ...
Yolları bir şekilde kesişen insanlar ...

Yok daha fazla anlatmayayım, şahane bir roman bu.
Kitabı bitirir bitirmez; yazarın diğer kitapları olup olmadığını araştıracağım ve en kısa sürede yolumu Bozcaada taraflarına düşüreceğim. Zaten çok sevdiğim yerlerdir. Bir kere daha gideceğim ...

Romandan en sevdiğim iki cümleyi paylaşmak isterim :

" İnsanın ait olduğu yer, olmak istediği yerdir. "

" İnsan ümidini kesince, beklemeyi bıraktığı her şey gelir düşer kollarına ".