Blog Listem

30 Nisan 2012 Pazartesi

SULTANI ÖLDÜRMEK

Ünlü tarihçi Müştak Serhazin; çalan telefonu kayıtsızca açar.
Telefonun ucundaki ses yıllar önce ayrıldığı ve unutamadığı mavi gözlü sevgilisi Nüzhet'ten başkası değildir.

Akademik kariyeri için Müştak'tan ayrılmayı tercih eden ve Amerika'ya giden Nüzhet, yıllar sonra İstanbul'a dönmüştür ve hemen Müştak'ı aramıştır.
Nüzhet eski sevgilisiyle akşam yemeği yemek istemektedir.

Müştak sevgilisinin davetine içerler. Aslında bu karşılaşmayı ve telefonu yıllardır beklemektedir. Sevgilisinin kendisini yıllar önce terk etmesini hazmedemeyen Müştak'a bu ayrılığın hediyesi olarak  bir hastalık kalmıştır.
Psikojenik Füg. Unutma hastalığı. Müştak yaşadıklarını sürekli olarak unutmaktdır.

Yine de kendisine bu kadar acılar yaşatmış kadının teklifine kayıtsız kalamaz ve Nüzhet'in evine gitmeye karar verir.

Müştak ayrılığın acısıyla hep bir hayal kurmuştur.
Yıllar önce mezun olurken Nüzhet'e ve kendisine üzerinde Fatih Sultan Mehmet'in tuğrası olan mektup açacağı almıştır.
Hayali Nüzhet'i bu mektup açacağı ile boynundan vurup öldürmektir; diğer yanda da Nüzhet' e olan duyguları  hiç değişmemiştir . 
Üstelik, böyle bir cinayet işleyebilecek biri değildir Müştak Serhazin.

Bu duygularla eski sevgilisinin evine gider.
Evde bir tuhaflık vardır.
Evin kapısı ardına kadar açıktır ve Nüzhet; koltukta hareketsiz oturmaktadır.

Müştak kısa bir süre sonra Nüzhet'in ölmüş olduğunu fark eder.
Hem de hayalini kurduğu biçimde, mektup açacağı ile boynundan aldığı darbeyle ölmüştür.

Müştak Serhazin, "Psikojenik Füg" hastalığının etkisiyle, cinayeti kendinin işlediğini anında kabul eder; hatta kanlı mektup açacağını çeşmede yıkayarak yanına alır ve bir suçlu gibi evden uzaklaşır.
.....

****
Romanın tamamını anlattığımı düşünmeyin sakın, çünkü roman bundan sonra başlıyor.

Son dönemde evdeki tadilat çalışmalarım nedeniyle hızla okuyamasam da Sultanı Öldürmek bu güne kadar okuduğum Ahmet Ümit romanlarının en iyisi ve en kurgusu sağlam olanı.

Okumak isteyenlere tavsiye ederim.

19 Nisan 2012 Perşembe

UYUMSUZ DEFNE KAMAN


Buket Uzuner'in yeni romanını kitap raflarında görünce sevindim. Kumral Ada Mavi Tuna'nın kitap lezzeti halen beynimin kıvrımlarında durmaktaydı çünkü.

Kitabın  seri olacağını öğrendim sonra;  hemen alıp okumasam mı diye düşündüm ve fakat bende  cilt cilt kitap okuma sabrı  hiç yoktur.
Konuyu ne kadar da merak etsem, bir cildi bitirip diğerine başlayamam.
Bu düşünceyle Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları'nda SU kitabını aldım.

SU 'yu su gibi okudum.

Buket Uzuner'i Kadıköy, Moda ve İstanbul' u en iyi anlatan yazarlardan biri olarak gördüğümden romanlarını çoğu kere sadece İstanbul betimlemeleri için alıp okurdum.

Bu sefer de öyle oldu. Kitabı bütün olarak çok beğendim.
Okurken kısa bir Kadıköy yolculuğu da yaptım zihnimde.

Kitapta beni etkleyen cümleler de oldu tabii. İşte bir kaçı :

" İnandığımız her şey  bizim onu nasıl kavradığımızla ilgilidir ." 

***

" Baskıya karşı direnmek insanın kendi istediği yolda hayatını kurmak için mücadele etmektir."

***

" Kitap ve hayvan sevmeyen insana güvenmem ."

Romanda favori kahramanlarım sahaf Semahat ve uzun beyaz saçlarını iki yandan ören çörek otlu ayçöreği yapan Umay Nine oldu.

Neyse daha fazla anlatmayayım.  Uyumsuz Defne Kaman'ın yeni maceralarını bekleyelim.

Küçük bir blog not  : Uyumsuz olmak iyidir, işe yarayabilir ...

13 Nisan 2012 Cuma

NE OLURDUM ?


Gerçekten merak ederim; ben  ben olmasam  ne olmak isterdim diye.
Uzun uzun da düşünmedim aslında, düşünmesi keyifliymiş bunu fark ettim.

Sevgili Eren bu konuyla ilgili mim göndermiş bana. Mimleri cevaplamayı seviyorum.
Özellikle yazmak için konu sıkıntısı çektiğim anlarda yardımcı oluyor mimler bana.
Bu sefer de böyle oldu.
İşte yanıtlar ne olurdum :
1.Yemek olsam ne yemeği olurdum?

Bahar ayındayız ya, enginarı  çok severim  zeytinyağlı enginar olurdum .

2. Müzik aleti olsam ne olurdum?

Kesinlikle ud olurdum. Bu aralar içimde ud çalma isteği var. Yıllar önce başlayıp bıraktığım için çok pişmanım ama zararın neresinden dönsem kârdır değil mi? Bir yerden devam etmek lazım .

3. Araba olsam hangisi olurdum?


Oğlumun en sevdiği film olan Arabalar 1 ve 2 filmlerinin kahramanı Şimşek Mc Quenn olmak isterdim. Arabalar 1 ve 2’yi oğlum sayesinde 3 – 4 kere izlemiştim de sevmiştim keratayı J

4. Aylardan hangisi olurdum?

Mayıs olurdum. Baharın en güzel ayı mayıs bence.  İnsanın yüreğine ılık rüzgarlar, taze çiçek kokuları dolduran bir aydır mayıs bana göre …

5. Ayakkabı olsam hangisi olurdum?

Çok tarzım olmamasına rağmen yüksek topuklu bir ayakkabı olurdum. Nedenini bilmiyorum, görüntüsünden olabilir, topuklu ayakkabıları çok estetik bulurum  

6. Kıyafet olsam hangisi olurdum?

Yazlık bir elbise olurdum. Fazla uzun  olmayan ama çok da mini olmayan, boyundan bağlı, omuzları açıkta bırakan, rengarenk bir yazlık elbise olurdum.

7. Renk olsam hangisi olurdum?
Yeşil olurdum. En sevdiğim renktir yeşil, giyside de makyajda da, doğanın içinde de yeşile bayılırım.


8. Hayvan olsam hangisi olurdum?

Teredüttsüz kedi olurdum. Ev kedisi olmayı tercih ederim tabii J
9. Şu anda okuduğum kitabın 137. sayfasında ne var?

Buket Uzuner’in son kitabını okuyorum, 137. Sayfada dikkatimi çeken bir yazı yok ne yazık ki ama 136. Sayfanın başında bir baş ucu cümlesi var onu paylaşmak isterim :

"Kişi inciyi denizden çıkarmadıkça o ister inci olsun ister çakıl taşı, fark etmez."

9 Nisan 2012 Pazartesi

KUMRAL ADA MAVİ TUNA

Hani bazı insanlara  " İyi ki varsın " deriz ya.
Kendi adıma söylemem gerekirse çok az insan için kullanırım bu cümleyi.
Bu insan hayatımzdan hiç çıkmasın isteriz. Çıkmaması için de gereken özeni gösteririz.
Yıllar önce Kumral Ada Mavi Tuna'yı okuduğumda bunları düşünmüştüm ve Ada'nın Tuna'ya roman içinde söylediği şu cümleler yüreğime işlemişti :  Yüreğimde sana ayrılan yer herkesinkinden büyük. Yalnızca bir arkadaş, bir kan kardeş, bir sırdaş, bir çok yakın dost değil, bir büyük sevgisin sen... Yanında sonsuz şımarabileceğim ve hala kaybetmekten kormayacağım tek kişi...
Roman Kuzguncuk'ta geçer. Ada, Aras ve Tuna çocukluk arkadaşlarıdır.
Aras ve Tuna kardeştirler. Üç arkadaş birlikte büyürler. Onlar büyürken biz de Kuzguncuk'un güzel atmosferine ve üç arkadaşın birlikteliğine tanık oluruz.
Aradan yıllar geçer. herkes büyür. Beklenmedik olaylar gelir başlarına ve bir gün Tuna kendisiyle hesaplaşmaya başlar. Bu hesaplaşma bir iç savaştır aslında.
Kumral Ada Mavi Tuna doksanlı yılların sonuna doğru okuduğum en mükemmel romanlardan biridir.

Roman hakkındaki düşüncelerimi blogumda paylaşma sebebim, Buket Uzuner'in yeni romanına başlamış olmam. Roman hakkında henüz bir şey söyleyemem. Çok başlardayım. Okurken aklıma Kumral Ada Mavi Tuna geldi.

Bence kitaplıklarımızda mutlaka olması gereken bir roman.

4 Nisan 2012 Çarşamba

AÇLIK OYUNLARI - KARARSIZ -

 Bu yazımda okuyup okumamakta kararsız kaldığım Açlık Oyunları'nı paylaşmak istiyorum.
Açlık Oyunları'nı çevremde o kadar çok duydum ki ister istemez  özellikle kitabı merak ediyorum.
Diğer yandan okumam gereken çok kitap var ne yapacağımı bilemiyorum.
Filmi de şu an gösterimde. Acaba kitaba zaman ayırmadan filmi mi izlesem? Diyorum ya kararsız kaldım!!!
Gözümü korkutan kitabın üç seri olması.
Ben bunu Alacakaranlık serilerini de okurken yaşamış, ikinci kitapta sıkılmıştım. Özellikle ikinci kitapta kurtadamlarla vampirlerin kavgası biraz absurd gelmişti.
Ne yapayım bilemedim?
Açlık Oyunları'nı okusam mı okumasam mı?

2 Nisan 2012 Pazartesi

BİR DELİLER EVİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ




Bazı kitapları okurken elinizden düşüremezsiniz.
Hem sonunu merak eder, hem de bitirmek istemezsiniz.

Kitap bittikten sonra, bu sefer de dilinizden düşüremezsiniz.

Çevrenizdeki tüm kitap severlerle kitabı paylaşır hatta benim gibi okuduğu kitabı kitaplığında tutmaktan çok paylaşmayı seven biri iseniz birer birer arkadaşlarınıza verirsiniz, ya da hediye edersiniz.

Sonra ne mi olur?

O okuduğunuz kitap hem aklınızın hem yüreğinizin hem de kitaplığınızın baş köşesine oturur.

Ayfer Tunç’un yaklaşık bir yıldır kitaplığımda bekleyen “ Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan kısa Tarihi” adlı romanı bende tam da bu etkiyi yarattı.

Kitapla ilgili tek bir olumsuz eleştiri yapmam gerekirse, kitabın puntolarının çok küçük olmasıydı.
Ancak eğer okumak isterseniz bu bile kitabı bir solukta okumak için çok önemli bir neden olmuyor.

Sonuç olarak kitabı okuyup bitirdikten sonra öncelikle yazarın her biri ayrı bir roman konusu olabilecek beş yüze yakın karakterle nasıl başa çıktığına şaşıp kalıyorsunuz.

Daha fazla anlatmayayım; Ayfer Tunç ve muhteşem romanı Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan kısa Tarihi” benim gönlümün Nobel edebiyat Ödülünü çoktan aldı bile.

Henüz okumadı iseniz önemle tavsiye ederim ...